“Ahh! Bırak lan beni! Bıraaakkk!” Dilimi dudaklarımın arasına sıkıştırmış tek elimlede Jackson’un gömleğini tutarak koridorda sürüklüyordum. Etrafta ki öğrencilerin kafası karışıktı, kimse bir şey yapamıyor, korkuyla seyrediyorlardı. Bir kısım mutluydu, okulun zorbası yerde sürükleniyordu. Hemde üst sınıf bir öğrenci tarafından.

Jackson kurtulmak için koluma vurup duruyordu ama ben onu daha Wayne’nin sınıfına götürmedim. Öğlen yemeği olduğu için öğretmenler yoktu, olsa bile kimse de bir şey söyleme cesaretine sahip değildi.

Sonunda Wayne’nin sınıfına geldiğimde kapıyı tek elimle açtım. Sırıtırken onlara baktım. Aidan ile Wayne, cam kenarında ki masada oturmuş sohbet ediyorlardı. “Lan! N’aptın sen?” Aidan yerinden fırladığında Jackson’u ayaklarına fırlattım ve ayağımı göğsüne bastırdım. Bu sefer güçlükle bileğimden tutup kurtulmaya çalışıyordu. “Jackson’u getirdim işte, olmamış mı?“ Wayne şaşkınlıkla bir bana bir Jackson’a bakıyordu. “Bu şekilde mi?..”

“Ne? Okula katkısı oldu işte, yerleri sildik beraber. Öyle değil mi White’cığım?” Bacağımı çektim ve eğilerek yüzüne baktım. “Evet de.” Dediğimi yaptı, güçlükle öksürürken nefesini toparlamaya çalışıyordu. “O kadar bastırmadım bile, ne tatlı canın var…” Onu omzundan tutup kaldırdım. “Dur yanlış oldu, dizlerinin üstüne çök bakayım.” Sessiz kaldı ve dizlerinin üstüne çöktü. “Alnını da yere koy.” Dediğimi yaptı. O sırada sınıfın kapısı öğrencilerle dolmuştu, herkes seyretmek istiyordu.

“Ne diyeceksin?”

“Wayne, sana yaptıklarım için—“ Başını kaldırıp ona baktığında ayağımla kafasına bastırdım. “Kaldırma kafanı!” Ayağımı çekmedim, konuşmaya devam etti. “Sana yaptıklarım için özür dilerim! Bir daha asla karşına çıkmayacağım!” Wayne’ye bakarak gülümsedim, boş gözlerini bana dikmişti. Aidan’ın da hoşuna gitmişti, o da gülümsüyordu. Ayağımı kafasından çektim ve tutarak ayağa kaldırdım. “İyi, dediğimi yapacaksın değil mi?” Korkuyla başını sallayarak onayladı. “Yapacağım! Okuldan nakilimi aldıracağım!”

“Aferin, hadi, topukla şimdi.” Onu ittirdim ve kalçasına bir şaplak attıktan sonra esnedim. “Sonunda ya, rahatladım. Tek yapacağınız şey buydu.” Wayne hafifçe gülümserken gözlerini kaçırdı ve başını iki yana salladı. “Oh? Gördün mü? Bak, hoşuna bile gitti!” Kolumu onun omzuna sardım ve çekiştirdim. “Hadi, yemek yemeğe gidelim! Tüm bu her şey beni çok acıktırdı!”

“Kesinlikle katılıyorum!” Aidan da yerinden fırladı ve kalabalığı ittirerek böldü. Kolum Wayne’nin boynuna sarılıyken yemekhaneye inmek için ilerledik.

Bir dürtmeyle uyandığımda yerimden sıçradım. Bu Aidan’ı. “Yaaaaa! Aidan!” Sızlanmaya başladım, ne olduğunu anlamadı. “Haaarika bir rüya görüyordum, her şeyin içine sıçtın!” Kalçamı devirdim ve ona arkamı dönerek yastığı iyice başımın altına çekiştirdim. Birkaç kez daha dürttü. “Gelmeyeceğim, rüyama devam edeceğim.”

“Nico geldi, merak etmiyor musun?” Başımı çevirip omzumun üstünden ona baktım. “Hayır. Kapalıyım bugün.” Aslında çok merak ediyordum ama bir yandanda duymaya korkuyordum. Bu yüzden kaçmayı seçiyordum. Başımı önüme çevirdim, gözlerimi kapatıp uykuya dalmayı denemedim bile. Tüm uykum kaçmıştı. “Beni rahatsız etme, o adamında kim olduğunu sakın duymayayım!”

“Çocuk gibisin. Ne zamana kadar böyle kaçacaksın? Kaçtığın şeyde boğulursun asıl, gelde öğrenelim işte.” Mırıldanarak reddettim. “İyi o zaman, eğer o adam, Vladimir’in adamıysa oturup ölümü bekleyelim. Neden mi? Çünkü Theron bebeklik yapıp korkuyor.” Yerimden fırladım ve hemen onun kafasını kolumun arasına aldım. “Ahhh!”

“Bebek değilim lan ben! Senden üç yaş büyüğüm!” Birkaç kez kafasını sıvazladıktan sonra gitmesine izin verdim. Bana somurtarak baktı ve dağılmış saçlarını düzeltti. “Korkaksın, korkak!”

“Lan!”

“Korkak tavuk.” Hızla yatağımdan kalktım, o da kalktığımı görünce içeriye kaçtı. “Hey! Kaçma lan!” Salona girdim, Nicolas çoktan salonda oturuyordu. Başını arkaya yatırdı ve bana baktı. “Günay— ah. Altına bir şey giysen daha uygun olmaz mıydı?” Altıma baktım, sadece iç çamaşırı ve tişört. “Sana ne? Evime giren sensin.” Mutfağa girdim. Dolabı açıp yiyecek bir şeyler aradım.

“Eee? Sonuç?” Aidan sorduğunda kulağımı oraya verdim. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı, sanırım baygınlık geçirmek üzereydim. Ahhh! Ben ne zaman bu kadar korkak bir tavuk oldum?.. “Sonuç şöyle…” Hızla dolabı kapattım ve onların yanına gittim. “Dur! Söyleme. Tanrım… çok korkuyorum.” Koltuğa oturdum ve dirseklerimi bacaklarıma yaslayıp ellerimi yüzüme koydum. “İddiaya girelim.”

“Ne?”

“Eğer Vlad’ın adamıysa Nico bize yemek ısmarlayacak ama değilse… ben size ısmarlayacağım.” Nicolas güldü. “Peki o zaman, en pahalı yemekten istiyorum.” Kaşlarımı çattım. Bu ne demek oluyordu? Yani… Vladimir’in adamı değil mi? “Ne?” Aidan sorduğunda ona baktı. “Adam sıradan bir herif, babanın başka bir şehirde edindiği düşmanıymış. Vladimir ile hiçbir bağlantısı yok.” Gülerek ayağa kalktım. “Ciddi misin lan?!” Başını sallayarak onayladı. Aidan ile birlikte birbirimize sarıldık. Nicolas’ı da kaldırıp çektim ve grup sarılması gerçekleştirdik.

“Budur ya! Budur!” Çekildim ve rahatlayarak esnedim. “Hadi! Enfes bir yemek yemeye gidelim!” Hızla hazırlanmaya başladım.

Ama niyeyse içimde hâlâ kötü bir his vardı. Babam, o adamı tanımadığını söylemişti. Düşünmeden edemiyorum ama belki bir ihtimal Vladimir çok kusursuz oynuyor olabilirdi. Hayır… hayır Theron… öyle bir şey yok. Öyle bir şey yok, Nicolas iyi bir araştırmacı, kesinlikle böyle bir detayı kaçıramaz. Bağlantıları olsaydı kesinlikle bir yerden yakalardı.

“Ters giyiyorsun.”

“Ne?” Aidan’a baktım. “Botlarını ters giyiyorsun.” O da karşıma, yere oturmuş botlarını giyiyordu. “Bir şeye mi daldın?” Fermuarlarını çekerek bana baktı. Nicolas aramızdan geçti ve çıktı. “Ben arabaya iniyorum.” Onayladık. Biz Aidan ile motorlarla gidecektik. Nicolas gittiğinde aynı anda söze girdik. “İçimde kötü bir his var—“ Durarak birbirimize baktık ve güldüm, sonra Aidan hiç bozmadan devam etti. “Nicolas bir kısmı kaçırmış olabilir mi? Ya da…” Başını eğdi. “…bir ihtimal…”

“Ağzında geveleyip durmasana~!” Yerden kalktı ve ceketini giydi. Kaskınıda alıp çıktı, hemen peşinden gitmek için hazırlandım. Ceketimi, kaskımı kaptım ve kapıyı kapatarak ardından gittim. “Unut gitsin, senle aram bozulsun istemiyorum.” Asansöre bindik. “Ne? Neden? Niye bozulsun?” Başını eğdi ve saçlarını karıştırdı. “Nicolas’dan mı şüpheleniyorsun?” Göz göze geldik, daha sonra derin mi derin bir iç çekti. Sessizliği bunu kabul etti. Gergin bir şekilde güldüm. “Hayır, olamaz, saçmalama. Nicolas kaç senedir bizim arkadaşımız, öyle bir şey yapacağını düşünmüyorsun değil mi?”

Yine sessiz kaldı, o da emin değildi ama her şeye ihtimal veriyordu. Ortam biraz sessizliğe büründüğünde mantıklı olabileceğini düşündüm. Ama dinlemeden, etmeden hiçbir şey yapamayız. Ne de olsa Nicolas’ı kandırmak ya da tehdit etmek oldukça basit. “Hafta sonu görüşe gideceğim.”

“Ne görüşü?”

“Vladimir’in.” Gözleri genişledi ve anında reddetti. Kabul etmiyordu. “Bir şey olmayacak, merak etme. Hem sen ne zamandan beri benim için endişeleniyorsun?” Dudaklarını büzüştürdü. “Endişelenince suç, endişelenmeyince suç. O zaman ben senin eline…” Asansörün kapısı açıldığında onu önüme ittirerek arkasından ilerledim. “Gideceğim, belki beni görünce foyası ortaya çıkar. Ufaktan anlatır, Nicolas’a söylemeyelim. Ne olur ne olmaz.”

“Böyle kendimi çok kötü hissettim ya.” Nicolas kornaya bastı. Yerini belli ettiğinde başımı sallayarak onayladım ve Aidan’a geri döndüm. “Bu senin şüphen ve artık benimle paylaşıyorsun, ben de şüphe duyuyorum. Yine de ona bir şey çaktırmayalım, tamam mı? Sonuçta gerçekten de bağlantıları olmayabilir.” Onayladı ve birlikte motorlarla atladık. Nicolas’a bizi takip etmesi için elimle işaret ettim ve yola çıktık.




Novebo discord sunucusu